manevi tazminat bölünmüzliği kısmi ödeme mahsup

  • Anasayfa
  • Genel
  • manevi tazminat bölünmüzliği kısmi ödeme mahsup

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2007/21-269
K. 2007/269
T. 9.5.2007
• MANEVİ TAZMİNAT ( İş Kazası Sonucu Ölüm – Davanın Kabul Edilip Kısmi Ödeme Mahsup Edilerek Hüküm Kurulmasında Bir İsabetsizlik Bulunmadığı )
• İŞ KAZASI SONUCU ÖLÜM ( Manevi Tazminat Talebi – Davanın Kabul Edilip Kısmi Ödeme Mahsup Edilerek Hüküm Kurulmasında Bir İsabetsizlik Bulunmadığı )
• KISMİ ÖDEME ( Alacaklının Kısmi Tediyeyi Kabul Etmesi Manevi Tazminatın Bölünmezliği İlkesini İhlal Etmediği – Kısmi Ödeme Mahsup Edilerek Manevi Tazminata Hükmedilmesinde Bir İsabetsizlik Bulunmadığı )
• MANEVİ TAZMİNATIN BÖLÜNMEZLİĞİ ( Alacaklının Kısmi Tediyeyi Kabul Etmesi Manevi Tazminatın Bölünmezliği İlkesini İhlal Etmediği )
• KISMİ İBRA ( Borçlu Borcundan Kısmen Kurtulduğu – Manevi Tazminat )
818/m.47
ÖZET : Dava, davacıların yakınları olan sigortalının iş kazası sonucu ölümü nedeniyle uğradıkları maddi ve manevi zararın giderilmesi istemine ilişkindir. Yapılan yargılama sırasında alacaklının kısmi tediyeyi kabul etmesi, manevi tazminatın bölünmezliği ilkesini ihlal etmez. Mahkemece, manevi tazminat takdir ve tayin edilip, kısmi ödeme mahsup edilerek hüküm kurulmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
DAVA : Taraflar arasındaki “maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; ( Karacabey Asliye Hukuk ( İş ) Mahkemesi )’nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 09.06.2005 gün ve 254-260 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 24.01.2006 gün ve 10860-206 sayılı ilamı ile;
( … 1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle, kanuni gerektirici sebeplere göre davalı vekilinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Dava, davacıların yakınları olan sigortalının iş kazası sonucu ölümü nedeniyle uğradıkları maddi ve manevi zararın giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, istemin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hukuka aykırı bir eylem yüzünden çekilen elem ve üzüntüler, o tarihte duyulan ve duyulması gereken bir haldir. Başka bir anlatımla, üzüntü ve acıyı zamana yaymak suretiyle manevi tazminatın bölünmesi, yeniden dava konusu yapılarak miktarının artırılması olanağı yoktur. Niteliği itibariyle manevi tazminat bölünemez. Bir defada istenilmesi gerekir. Yargıtay Genel Kurulu’nun 25.09.1996 gün ve 1996/21-397-637 sayılı kararı ile 13.10.1999 gün ve 1999/21-684-818 sayılı kararı da bu yöndedir.
Davacı tarafça mahkemeye sunulan ve davacılar tarafından itiraz edilmemiş olan 23.08.2002 tarihli “ibraname” başlıklı belge ile davacılardan Yücel, Aslı, Hatice, Nesli ve Meltem’in maddi ve manevi tazminat alacaklarına karşılık 2000 YTL aldıkları anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, yukarıda isimleri belirtilen davacıların manevi zararlarını aldıkları, yeniden manevi tazminat talep edemeyeceklerinin kabulü gerekirken, aksi düşüncelerle bu davacılar yararına manevi tazminata hükmedilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
3- 23.08.2002 tarihli “ibraname” başlıklı belgenin içeriğinden belgede adı yazılı davacılara maddi ve manevi tazminat alacaklarına karşılık “2000 YTL” ödendiği anlaşılmaktadır. Söz konusu belge içeriğinde açıklık bulunmamasına ve davacıların da aksi yönde delili olmamasına göre, ödemenin her davacıya eşit oranda ve her davacının hissesine düşen miktarın maddi ve manevi zararına karşılık müsavi olarak yapıldığının kabulü gerekir.
Uyuşmazlık, olaydan sonra yapılan ödemenin davada en son hesaplanan tazminattan hangi kıstaslar nazara alınarak indirileceği konusunda toplanmaktadır. Kural olarak, tazminat alacaklısına yapılmış ödemenin bu miktar ile sınırlı olmak üzere bağlayıcılığı asıldır. Gerçek anlamda ödemeden söz edebilmek için, tazmin edilecek miktar ile buna karşılık alınan meblağ arasında açık oransızlığın bulunmaması koşuldur. Başka bir anlatımla, ödemenin yapıldığı tarihteki verilerle hesaplanan tazminat ile ödenen miktar arasında açık oransızlığın bulunduğu durumlarda, yapılan ödeme makbuz niteliğinde kabul edilebilir. Bu durumun, ödemenin yapıldığı tarih gözönünde tutularak davacının gerçek zararının uzman bilirkişiler aracılığı ile saptanması suretiyle belirleneceği hukuksal gerçeği ortadadır. Oysa, yukarıda açıklandığı biçimde inceleme ve araştırma yapılmadığı dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Yapılacak iş; ödemenin yapıldığı tarihteki veriler esas alınarak gerçek zararı saptamak, böylece tazmin edilecek miktar ile buna karşılık alınan meblağ arasında açık oransızlığın bulunup bulunmadığını denetlemek, açık oransızlığın bulunması durumunda ödemeleri “kısmi ifayı içeren makbuz” niteliğinde kabul etmek ve yapılan ödemenin, ödeme tarihindeki gerçek zararı hangi oranda karşıladığını saptamak, son verilere göre hesaplanan tazminat miktarından yasal indirimler yapılmak suretiyle belirlenecek gerçek zarardan davalı tarafın, ödeme yapılan tarihe göre, zararın karşılandığı oranda indirim yapmak, daha sonra kalan miktara hükmetmek gerekir. Açık oransızlığın bulunmadığının tespiti halinde ise, davacı Yücel’in maddi tazminat talebinin tümden reddine karar vermek gerekir.
Tüm maddi ve hukuki olgular dikkate alınmadan yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz olup, bozma nedenidir.
O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır… ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda kısmen direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Yerel mahkemece, Özel Dairenin yukarıda yazılı kararının 2. bendinde gösterilen bozma nedenine direnilmektedir.
Meydana gelen trafik-iş kazası nedeniyle açılan 17.07.2002 tarihli eldeki davada maddi ve manevi tazminat isteminde bulunulmaktadır.
Yargılama sırasında, taraflar arasında düzenlenen “ibraname” başlıklı belgede, “…mahsuben 2.000.000.000.- TL’yi nakden ve peşinen aldık… maddi ve manevi tazminat miktarına mahsuben tarafımıza ödenen bedel için … dava ile ilgili haklarımız saklı kalmak kaydıyla kesin olarak ibra ediyoruz” ifadesi yer almaktadır.
Borçlar Kanunu’nun 47. maddesi özel nitelikte bir hüküm sevketmiş olup, “Hakim, hususi halleri nazara alarak cismani zarara duçar olan kimseye yahut adam öldüğü takdirde ölünün ailesine manevi zarar namiyle adalete muvafık tazminat verilmesine karar verebilir.”
Anılan madde ile, yaşama hakkı ile vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan hallerde manevi zararın tazmini düzenlenmektedir. Bedensel bütünlüğün ihlali halinde zarar görenin, ölümü halinde ise ailesinin kişilik değerlerinde meydana gelen etkinin giderimi, tazmin ve telafisi amaçlanmaktadır. Kişinin, hukuka aykırı eylem nedeniyle bozulan manevi tanrılığının eski haline döndürülmesi, duygusal olarak tatmin edilmesi, zarar vereni bir daha böyle bir eylemde bulunmaktan alıkoyması gibi olgular gözetilerek toplumsal barış sağlanmaya çalışılmaktadır. Tazminat, yaşanan acı ve elemin karşılığıdır. Haksız eylem sonucu duyulan acı ve elemin giderilmesini amaçladığı için, acı ve elem nedeniyle öngörülen tazminat miktarı belirlenerek istemde bulunulabilir.
Manevi zarar, haksız eylemin sonucunda uğranılan kişilik değerlerindeki azalmanın karşılığı olduğu ve zarar gören tarafından da takdir ve tayin edilebilir bulunduğu için bölümler halinde istenemez. Acı ve elemin bölünerek, bir kısmının açılacak kısmi dava ile, kalanının ise açılacak ek dava ile talep edilmesi, manevi tazminatın özüne ve işlevine aykırı düşmektedir.
Uyuşmazlık; yargılama sırasında, manevi tazminata mahsuben, dava hakkı saklı tutularak kabul edilen ödemenin, manevi tazminatın bölünmezliği ilkesine aykırılık oluşturup oluşturmayacağı yada ödemenin tam ibra kapsamında ele alınıp alınamayacağı noktalarında toplanmaktadır.
Manevi tazminatın miktarı, somut olayın özelliği, tarafların sosyal ve ekonomik durumları dikkate alınarak Medeni Kanun’un 4. maddesi uyarınca hakim tarafından hukuka ve hakkaniyete göre takdir ve tayin edilir. Davalı yan, manevi tazminat yükümlüsü bulunduğunu kabul ederek, davanın açılmasından sonra kısmen tediyede bulunmuş, yapılan bu kısmi tediye davacılar tarafından, davaya konu edilen manevi tazminat tutarına mahsuben kabul edilmiştir.
İbra, alacak ve borcu doğrudan doğruya ve kesin olarak ortadan kaldıran hukuksal bir işlemdir. Tam ibrada borcun tamamı, kısmi ibrada ise Borcun ibra edilen bölümü sona ermektedir. Sonuç olarak borçlu, borcundan kısmen yada tamamen kurtulmaktadır.
Yapılan yargılama sırasında, alacaklının ( davacının ) kısmi tediyeyi kabul etmesi, manevi tazminatın bölünmezliği ilkesinin ihlalini doğurmayacağı gibi, bu ödemenin tam ibra niteliğinde bulunmadığının da anlaşılmış olması karşısında, yerel mahkemece, manevi tazminat miktarı takdir ve tayin edilip, kısmi ödeme mahsup edilerek hüküm kurulmasında yasaya aykırı yön bulunmamaktadır.
Belirtilen bu maddi ve yasal olgular gözetildiğinde, anılan yönlere vurgu yapan yerel mahkemenin direnme kararı isabetli bulunmaktadır.
Ne var ki, hüküm altına alınan manevi tazminat miktarı ile uyulan yönlere ilişkin olarak oluşturulan yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenebilmesi için dosyanın Özel Dairesine gönderilmesi gerekmektedir.
SONUÇ : Yüksek Daire bozma kararının ( 2 ) numaralı bendine ilişkin direnme kararı isabetli olup, davalı vekilinin anılan yöne ilişkin temyiz itirazlarının REDDİNE, manevi tazminat miktarı ile bozma kararının ( 3 ) numaralı bendine uyulmakla verilen yeni hükme yönelik temiz itirazlarının incelenebilmesi için dosyanın Yirmibirinci Hukuk Dairesine gönderilmesine, 09.05.2007 gününde oybirliği ile karar verildi.

manevi tazminat bölünmüzliği kısmi ödeme mahsup

Leave A Reply