CİSMANİ ZARAR NEDENİYLE AÇILAN MADDİ TAZMİNAT DAVALARINDA (Destekten
Yoksun Kalma Ve Sürekli İşgöremezlik Gibi) , ÖZELLİKLE DAVASI TAM KABULLE
SONUÇLANADIĞI İÇİN İSTİNAF/TEMYİZ HAKKI OLMAYAN VEYA BU NEDENLE
İSTİNAF/TEMYİZ NEDENLERİ KABUL EDİLMEYEN DAVACI ALEYHİNE , KARARI
İSTİNAF EDEN DAVALI LEHİNE USULİ KAZANILMIŞ HAK DOĞMASI SONUCU, (ilk
hüküm tarihinde icranın geri bırakılması kararı alındığı için zararının zerresi dahi
giderilmediği halde) BOZMA YADA KALDIRMA KARARI SONRASI ASGARİ ÜCRETTEKİ
ARTIŞLARDAN FAYDALANAMAYAN DAVACI YANIN MAĞDRUİYETİ SORUNSALI
KARŞISINDA
ÖNEMLİ BİR MEVZUAT DEĞİŞİKLİĞİ YAPILARAK
CİSMANİ ZARAR NEDENİYLE AÇILAN MADDİ TAZMİNAT DAVALARI
SONUCUNDA VERİLEN KARARLAR HAKKINDA
İCRANIN GERİ BIRAKILMASININ YASAKLANMASININ GEREKLİLİĞİ
1.Cismani zararlar nedeniyle açılan Maddi Tazminat davalarında (Desten Yoksun
Kalma ve Sürekli İşgöremezlik vb) , zararın hüküm tarihine en yakın güncel asgari
ücret düzeyine göre tazmin edilmesi esastır.
Ancak uygulamada, kararı Üst Mahkemeye taşımada (İstinaf veya Temyiz etmesinde)
hukuki yararı bulunan davalı yanın , kararı Üst Mahkemeye taşırken İcranın Geri
Bırakılması kararları alarak Cismani Zarara uğrayan hak sahiplerinin zararını İlk
Derece Mahkemesinin karar verdiği tarihte gidermediği, alacaklıların alacaklarına bu
tarihte ulaşamadığı görülmektedir.
2.Üst Mahkemelerin iş yükü ve sair sebeplerle dosyanın Üst Mahkemelerce İnceleme
aşamasına gelip karar verilmesi yıllar almakta , yıllar sonra verilen Kaldırma yada
Bozma kararları sonrası yapılan yargılamaların da uzun sürmesi karşısında ciddi
mağduriyetler yaşanmaktadır.
3.Dava şartı olan Hukuki Yarar , niteliği gereği Yargılamanın her aşamasında
yapılacak usuli işlemlerde göz önünde bulundurması gerekmektedir. Özellikle davası
tam kabulle sonuçlanan davacı yanın kararı üst mahkemeye taşımasında (İstinaf veya
Temyiz etmesinde) hukuki yararı olmadığından , kararı üst mahkemeye
taşıyamamaktadırlar. Davası tam kabulle sonuçlanan davacı yanın, yapay sebepler
üretip kararı katılma yoluyla Üst Mahkemeye taşıdığı hallerde de, doğal olarak davacı
yanın istinaf yada Temyiz sebepleri reddedilmektedir.
Mantık ve Hakkaniyet gereği İlk Kararda Sürekli İş Göremezlik yada Destek Zararı
Tazminatı Konusundaki davası tam olarak kabul edilen kararın davacı tarafından
İstinaf edilmemesi olağan ve hukuki olandır. Zira tam kabule dair verilen kararı
davacının İstinaf etmesinde HUKUKİ YARARI yoktur. Dava şartı olan Hukuki Yarar ,
niteliği gereği Yargılamanın her aşamasında yapılacak usuli işlemlerde göz önünde
bulundurulmalıdır. Bu halde Davası tam kabul edilen davacının kararı İstinaf
etmesinde hukuki yararı olmadığından kararı İstinaf etme hakkı da yoktur.Sürekli İş
Göremezlik yada Destek Zararı Tazminatı Konusundaki davasını HUKUKİ YARAR
yokluğu nedeniyle İstinaf Etme hakkı olmayan davacı aleyhine olacak şekilde Usuli
Müktesep Haktan bahsedilemez. Başka bir anlatımla davacıya isitnaf hakkı
verilmeyen konularda sorumluluk ve külfet yüklenmesi düşünülemez.
Davacının tam kabulle sonuçlanan Davasını hukuki yarar yokluğunda İstinaf etme
hakkı olmadığı yukarıda arz edilmişti. Zira aksi kabul mantık kuralları ile de
bağdaşmaz. Gerçekten de davacının Karar Tarihinde yürürlükte olan güncel verilerle
yapılan doğru hesaplama sonucunda belirlenen zararlarına dair tüm taleplerinin
kabulüne karar verilmesine rağmen, davacının; ” davamın kabulüne karar verildi ama
yine de karar hatalıdır, davamın tam kabulüne karar verildi ama daha da çok
kabulüne karar verilmeliydi , her ne kadar şu an miktarını bilemesek de gelecekte
Asgari Ücret artacak dolaysıyla zararım da artacak, tam kabul kararı bu yönüyle
hatalıdır” şeklinde hukuka ve mantığa aykırı şekilde İstinaf etmesi beklenmez.
4.Hukukumuza İçtihatlarla giren usuli kazanılmış hak kavramı, başlangıçta yalnızca
bozma kararına uyması ile ve bozma kararı kapsamı dışında kalan hususlar ile ilgili
şekilde sınırları belirlenmişken, zaman içerisinde kapsamı ziyadesiyle genişletilmiş ,
mahkemenin yada tarafların yapmış olduğu herhangi bir usul işlemi ile taraflardan
biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu hak olarak karşımıza çıkmıştır. Bu
haliyle hukukumuza girdiğinde Bozma Kararına İlk Derece Mahkemesinin Uyması
(Uyma Önkoşulu) ile oluşan Usuli Kazanılmış Hak ve sonuçları, İstinaf
Mahkemelerinin Kesin kaldırma kararları sonucunda da (Kesin Karar olduğu için İlk
Derece Mahkemesinin Uyma veya Direnme hakkı olmamasına rağmen) istikrarlı ve
haksız şekilde uygulanmaktadır.
5.İlk derece Mahkemesinde davası tam kabulle sonuçlanan davacı yan, hukuki yararı
olmadığı için kararı Üst Mahkemeye taşıyamamakta, bu nedenle de çaresizce Usuli
Kazanılmış Hak tehdidi ile baş başa kalmaktadır. Bir başka anlatımla Usuli
kazanılmış hak kavramı Demokles’in kılıcı gibi davacının üzerinde sallanmaktadır.
6.Burada kısaca değinmekte fayda olan bir husus da, kaldırma yada bozma kararları
sonucunda yapılan yargılamalarda çoğunlukla esasa ilişkin bir değişiklik de
olmamaktadır. (Örn: Davalının hatır taşıması iddiasının yeterince araştırılmadığı
gerekçesiyle karar kaldırıldıktan sonra yapılan yeni yargılamada yapılan araştırma
sonucu Hatır Taşıması iddiasının haksız ve yersiz olduğunun tekraren belirlenmesi gibi
, Örn: Özellikle Trafik kazaları ile Sigortalara karşı açılan davalarda Maluliyet oranı ile
ilgili olarak çelişki olduğu -çoğunlukla Sigorta Şirketine bağlı çalışan Medikal Firmaları
tarafından oluşturulan ve ne yazık ki Üst Mahkemelerce dikkate değer bulunan yapay
çelişkiler- gerekçesiyle kaldırma kararı sonrası yeni yargılama sırasında yapılan
araştırmalar sonucunda Maluliyet Oranının İlk Derece Mahkemesinin ilk kararı ile
birebir aynı oranda olduğunun tespit edilmesi gibi)
Cismani zarar konusunda açılan Maddi ve Manevi Tazminat davalarında , Maddi
tazminat konusunda tam kabul, Manevi tazminat talebi konusunda davanın kısmen
kabul kısmen redine hüküm verilmesi halinde , davacı yanın doğal olarak yalnızca
Manevi Tazminatı İstinaf konusu etmesi, davalı yanın da hem Maddi hem de Manevi
Tazminat davasını TEHİRİ İCRA KARARI ALARAK istinaf etmesi üzerine, yıllar süren
İstinaf incelemesi sonucunda kararın davacı lehine kaldırılması halinde dahi
(Manevi tazminatın az takdir edilmesi nedeniyle kaldırılması halinde) , yapılacak yeni
yargılamada Maddi Tazminat konusunda davalı lehine Usuli Kazanılmış hak kavramı
istikrarlı ve haksız şekilde uygulanmaktadır.
- Usuli kazanılmış hak kavramı Demokles’in kılıcı gibi davacının üzerinde sallandığı
yukarıda arz edilmişti. Tam bu noktada bozma veya kaldırma kararları sonrası
Demokles’in kılıcının neyi kestiğini açıklamak gerekmektedir.
İlk derece Mahkemesinin kararını üst Mahkemeye taşıyan davalı, Hukukun kendisine
tanıdığı diğer bir hak olan İcranın Geri Bırakılması kararı ile davacının alacağına
kavuşmasını engelleyebilmektedir. Başka bir anlatımla İlk derece Mahkemesinde
davası tam kabulle sonuçlanan davacı , alacağına hüküm tarihinde ulaşamamakta,
bu tarihte zararının zerresini bile giderememektedir. Hukukun hüküm altına aldığı
tazminatı, yine hukukun engellemesi ile yıllarca tazmin edememektedir.
Bu halde davacı , hali hazırda İcranın Geri Bırakılması kararı verildiği için İlk Derece
Mahkemesince hükmedilen zararını tazmin edememekte, Üst Mahkemelerin yıllarca
dosyayı incelemeye almadığı/alamadığı dosya hakkında yıllar sonra bozma veya
kaldırma kararı verildiğinde de , davası tam kabulle sonuçlandığı için kararı Üst
Mahkemeye taşıma hakkı olmayan davacı aleyhine vefakat davalı lehine Usuli
Kazanılmış Hak doğmakta, bozma veya kaldırma kararı sonrası yapılan yeni
yargılamada, bozma veya kaldırma kararına konu İlk Derece Mahkemesinde
hükmedilen tazminattan daha fazla tazminat takdir edilememektedir.
Yıllar süren Üst Mahkeme Sürecinde zararının zerresini Hukukun engellemesi ile
alamayan davacıya bir darbe de bu noktada vurulmakta, Yıllar sonra yapılan yeni
yargılamada Davalı lehine Usuli Kazanılmış Hak doğduğu gerekçesi ile İlk Derece
Mahkemesinin ilk hükmünü verdiği tarihteki verilerle davacının zararının
giderilmesine karar verilmektedir. Bir örnekle açıklama yapmak gerekirse; 2022
tarihindeki Asgari Ücret üzerinden yapılan hesaplama doğrultusunda 2022 tarihinde
davanın kabulüne dair verilen ilk hükmün davalı yanca (Tehiri İcra kararı alınarak)
istinaf edilmesi sonucunda Üst Mahkemece Kararın kaldırılmasına karar verdiğinde,
İlk derece Mahkemesince 2025 yılında yapılan Yeni Yargılamada davacının zararı
belirlenirken, davalı lehine Usuli Kazanılmış Hak doğduğu gerekçesi ile yine 2022
tarihindeki Asgari Ücret üzerinden hesaplama yapılmaktadır. Örnekte de gösterildiği
gibi 2022 tarihinde, 2022 verilerine göre hesap edilen ve tam kabulle hüküm altına
alınan zararını İcranın Geri Bırakılması kararı alındığı için 2022 yılı içerisinde tazmin
etmesi hukuk ile engellenen davacı , birde Usuli Kazanılmış hak kavramı ile darp
edilip, 2025 yılında yapılan yeni yargılamada 2022 yılındaki verilerle hesap edilen
zararından fazlasını tazmin edememeye mahkum edilmektedir.
İstinaf incelemesi sürecinde Demokles’in kılıcı gibi sallanan Usuli Kazanılmış hak
kavramı, Tehiri İcra Kararı alınmak suretiyle bizzat Hukukun Engellemesi ile İlk
derece Mahkemesinde hüküm altına alınan zararının zerresini tazmin edememiş olan
davacıyı , bozma veya kaldırma kararı sonrası hızar gibi ikiye bölmektedir.
8.Benzer şekilde Davalı lehine Usuli Kazanılmış Hak doğduğu gerekçesi ile Bilirkişi
raporuna itiraz etmeyen davacı için daha sonra alınan Bilirkişi Raporları ile daha
fazla tazminata hükmedilemeyeceğine dair karar Anayasa Mahkemesi’ne taşınmış,
Anayasa Mahkemesince , davacının olgusal, maddi hukuka göre sahip olduğu
haklarının, kanuni dayanağı olmayan yalnızca İçtihatlarla belirlenen Usule
ilişkin gerekçelerle – davalı lehine maddi tazminata miktarında usuli kazanılmış hak
doğduğu gerekçesi ile- reddedilmesinin adil yargılanma hakkı kapsamındaki
mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği belirtilmiştir.
Davacının adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkını ihlal
edilmemesi için yukarıda bahsedilen Anayasa Mahkemesi’nin 2020/21347 Başvuru
No.lu 21/12/2023 Tarihli kararının , İlk derece Mahkemesi hükmünü istinaf
etmeyen davacı için de uyarlanarak , Bozma veya Kaldırma kararı sonrası yapılan
yeni yargılama aşamasında da uygulanması , davacının olgusal, maddi hukuka
göre sahip olduğu haklarının, Usule feda edilmemesi gerekmektedir.
9.Ülkemizde Paranın alım gücünde inanılmaz şekilde düşme meydana geldiğinden,
Vatandaşın alım gücünü bir nebze koruyabilmek için Kamu Düzeninden olan Asgari
Ücrette her yıl düzenli olarak artışlar yapılmaktadır. Enflasyonu makul olduğu için
Asgari Ücretin her yıl arttırılmak zorunda olmadığı bir Ülkede yaşamadığımızdan ve
Yargılamaları kısa sürede bitirebilen bir Hukuk Sistemimiz olmadığından, Enflasyon
nedeniyle davacılar nezdinde doğan ekonomik kayıplar, yalnızca zarara işletilen faizle
giderilemeyecek kadar fazladır. Bu nedenle Cismani Zararlarda Hükme en yakın
tarihteki veriler esas alınarak hesaplamalar yapılmaktadır.
Günümüz itibariyle Usuli Kazanılmış Hak ve Tehiri İcra Kararı uygulamaları ile
zarara uğrayan davacı tam kabulle sonuçlanan kararını istinaf edemediği ve yine
bizzat hukukun engellemesi ile zararını ilk hüküm tarihinde tazmin edemediği halde,
sonrası kaldırma yada bozma kararı nedeniyle, yıllar öncesine ait asgari ücret
düzeyine göre tazminat alabilmekte; bu da büyük mağduriyetlere neden olmaktadır.
10.Hukukun ve ülkenin aşırı enflasyonist ekonomisinin davacı aleyhine oluşturduğu
bu mağduriyet ancak üç halde giderilebilir. Bu üç halden birinin uygulamada
yerleşmesi ile Davacı önüne konulan hukuki engeller ve oluşan mağduriyetler en aza
indirlebilir. Bu üç hal;
Ya (en kolay haliyle) , Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.01.2004 Tarih,
2004/10-24E. ve 2004/47K. Sayılı kararında belirtilen ilkeler benimsenerek,
Kamu düzeninden olan Asgari Ücret artışları ile ilgili hususlarda, kazanılmış
usuli haktan söz edilemeyeceği, bu niteliği dikkate alındığında asgari ücretteki
değişikliklerde usuli kazanılmış hakkın istisnası niteliğinde olduğu , aynı
davada, bozmadan sonra da olsa asgari ücretin artması halinde bunun
mahkemece kendiliğinden dikkate alınması gerektiği, şeklindeki değerlendirmeler
İstinasız şekilde kabul edilmelidir.
Ya, Cismani zararlarda bozma veya kaldırma kararı sonrası davalı lehine
Usuli Kazanılmış Hakkın doğabilmesi için , ALACAKLININ ZARARINI İLK
HÜKÜM TARİHİNDE TAZMİN HAKKININ HUKUKEN ENGELLENİP
ENGELLENMEDİĞİ kriter olarak eklenmeli, alacaklının zararını İlk hüküm
doğrultusunda İlk hüküm tarihinde gidermesinin , İCRANIN GERİ
BIRAKILMASI KARARI ALMAK SURETİYLE BİZZAT HUKUK YOLUYLA
DAVALI YANCA ENGELLENDİĞİNİN TESPİT EDİLMESİ HALİNDE davalı
lehine Usuli Kazanılmış Hakkın varlığından bahsedilmemelidir.
Ya da, en önemli öneri ve yapısal şekilde kati çözüm olarak, HMK 367 ve İİK
36/4 maddeleri gereği nafaka davalarında icranın geri bırakılmasına karar
verilemediği gibi CİSMANİ ZARARLARDA DA İCRANIN GERİ
BIRAKILMASINA KARAR VERİLMESİNİN HUKUKEN ENGELLENMESİ VE
YASAKLANMASI GEREKMEKTEDİR. (Tüm olası sonuçları ile aşağıda
değerlendirilecek, özellikle oluşan ve oluşması muhtemel mağduriyetler
açısından da davacı ile davalı arasında kıyaslama yapılacaktır)
10.1. Bunlardan ilki Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.01.2004 Tarih,
2004/10-24E. ve 2004/47K. Sayılı kararında belirtilen kuralların ve ilkelerin
uygulanmasıdır. Kısaca kararda belirtilen bu ilkeler Kamu Düzeninden olan Asgari
Ücret değişikliklerinin olduğu yerde Usuli Kazanılmıştan bahsedilemeyeceği, Asgari
Ücret değişikliklerinin yargılamanın her ama her aşamasında resen dikkate alınması
gerektiği noktasında toplanmaktadır.
Söz konusu kararda “kamu düzeni”” ile ilgili konularda usuli kazanılmış haktan söz
edilemeyeceği ( Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü-6. Baskı, cilt 5, 2001 ),
Asgari ücretin kamu düzeni ile ilişkilendirilen kavramların başında geldiği , Kamu
düzeniyle ilgili bu durumlarda, kazanılmış usuli haktan söz edilemeyeceği, bu niteliği
dikkate alındığında asgari ücretteki değişikliklerde usuli kazanılmış hakkın istisnası
niteliğinde olduğu , Aynı davada, BOZMADAN SONRA DA OLSA ASGARİ ÜCRETİN
ARTMASI HALİNDE BUNUN MAHKEMECE KENDİLİĞİNDEN DİKKATE ALINMASI
gerektiği belirtilmiştir.
Kararda kısaca;
“Beden tamlığına karşı işlenen haksız fiillerde zararın gerçek miktar ve kapsamı
zamanla daha iyi anlaşılabileceğinden mümkün olduğu kadar geç bir tarihin esas
alınması gereği ortadadır. BK.nun 46/2. maddesinde cismani zararın hangi tarih
esas alınarak hesaplanacağı hakkında yeterli açıklık bulunmakta, cismani
zararın hüküm tarihine en yakın tarihteki verilere göre hesaplanması kabul
edilmektedir ( Prof. Dr. S. S. Tekinay, Ölüm sebebiyle destekten yoksun kalma
tazminatı İst. 1963 s. 201-202 ). Asgari ücretin kamu düzeni ile ilgili olduğu
açıktır. Aynı davada, BOZMADAN SONRA DA OLSA ASGARİ ÜCRETİN ARTMASI
HALİNDE BUNUN MAHKEMECE KENDİLİĞİNDEN DİKKATE ALINACAĞI
BELİRGİNDİR. Hatta davacının ilk asgari ücrete göre yapılan hesaba itiraz
etmemesi, o günkü verilerin doğru olduğuna inandığı içindir. Bu durum
sonraki gelişmeler nedeniyle asgari ücretlerdeki artışlardaki hakkını
istemesine engel olamaz.” Denmektedir.
Kararın devamında Usuli Kazanılmış Hak tanımlanmış, hukukumuzdaki yeri
belirtilmiş, sonrasında Yine Yargıtay İçtihatlarında geçen istisnaları sayılmış
Mahkemenin bozmaya uymasından sonra bir içtihadı Birleştirme Kararı çıkarsa,
bu yeni içtihadı Birleştirme Kararının mahkemede ve Yargıtay’da görülmekte olan
bütün işlere uygulanması gerektiği , bu durumda usuli kazanılmış hak
iddiasında bulunulamadığı
Bozmadan sonra yürürlüğe giren ve geçmişe etkili bir yeni kanun karşısında,
Yargıtay bozma ilamına uyulmuş olmakla meydana gelen usuli kazanılmış hak,
hukukça değer taşımadığı
Benzer şekilde; uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden
önce Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilirse, artık usuli kazanılmış hakka
göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma
göre karar verilebileceği
Bu sayılanların dışında ayrıca; görev konusu, hak düşürücü süre, kesin hüküm
itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu
gibi, “”kamu düzeni”” ile ilgili konularda usuli kazanılmış haktan söz
edilemeyeceği ( Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü-6. Baskı, cilt 5, 2001 ).
Belirtilmiş , devamında “kamu düzeni”” kavramına açıklık getirilmiş , Asgari ücretin
kamu düzeni ile ilişkilendirilen kavramların başında geldiği , İşçinin taban
ücretini belirleyen asgari ücretin, işçilerin yaptıkları işe uygun ve insanlık onuruna
yaraşır bir yaşam seviyesini sağlamaları için gerekli olan en az ücreti ifade ettiği, Adil
bir ücret elde edilmesini, böylece çalışanların ekonomik ve sosyal durumlarının
düzeltilmesi amacına yönelik olarak yapılmakta olan asgari ücret değişikliklerinin
kamu düzeni düşüncesi ile ilgili olduğunda tereddüt bulunmadığı , Kamu düzeniyle
ilgili bu durumlarda, kazanılmış usuli haktan söz edilemeyeceği, bu niteliği
dikkate alındığında asgari ücretteki değişikliklerde usuli kazanılmış hakkın
istisnası niteliğinde bulunup, aynı davada ve yargılamanın her aşamasında
hâkim tarafından re’sen gözetilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Söz konusu Hukuk Genel Kurulu Kararı adil ve uygulanabilir niteliktedir. Gerçekten
de ilgili Karara “Usuli Kazanılmış Hak” kavramı açısından bakıldığında dahi Usuli
Kazanılmış Hak ile sağlanmak istenen sonuçlara halel gelmediği, yeni yapılan
yargılamada Güncel Verilerin kullanılmasının REEL HAYATTA davalı yanı zarara
uğratmadığı görülmektedir. Usuli Kazanlımış hak kavramı ile sağlanmak istenen
sonuçlardan biri de davalı yanın sırf kendi istinafı/temyizi sonucunda daha fazla
külfet altına girmemesini sağlamaktır. Cismani maddi zararın tazmini için açılan
davalarla ilgili olarak bu hususu değerlendirdiğimizde de; davalıların tehiri icralı
istinaf ettiği ve davacının özellikle davasının tam kabulle sonuçlandığı için istinaf
etmediği davada “X” tarihindeki ilk hüküm 10-TL olsa, yıllar süren bozma yada
kaldırma kararı sonrası yapılan yargılamada yeni Asgari Ücret artışları dikkate
alınarak davacının zararı “Y” tarihinde 20-TL olarak çıksa ve davalı bu 20-TL’yi
ödemek zorunda bırakılsa dahi, davalı Reelde daha fazla ödeme yapmak zorunda
kalmayacaktır. Gerçekten de “X” tarihinde 10-TL ‘nin alım gücü , “Y” tarihindeki
20-TL nin alım gücünden fazla olmaktadır (Örneğin “X” tarihinde 10 TL’ nin karşılığı
1 gr altın iken , “Y” tarihinde 20 TL ‘ nin karşılığı 0,5 gr altın olması gibi) . Bu halde
“Y” tarihindeki 20-TL’lik yeni hükmün, reel hayatta istinaf eden davalı aleyhine bir
sonuç doğurduğu da söylenemez. Başka bir anlatımla, kağıt üzerindeki suni artış
davalı yan aleyhine reelde bir ekstra bir külfet doğurmayacaktır. Hal böyle iken Usuli
Kazanılmış Hakla ulaşılmak istenen sonucun davalı aleyhine zedelendiği de
söylenemez.
10.2. Bunlardan ikincisi , Cismani zararlarda bozma veya kaldırma kararı sonrası
Usuli Kazanılmış Haktan bahsedilebilmesi için ek bir kriter (yeni bir önkoşul)
konulması gerekliliğidir.
Cismani zararlarda bozma veya kaldırma kararı sonrası davalı lehine Usuli
Kazanılmış Hakkın doğabilmesi için , ALACAKLININ ZARARINI İLK HÜKÜM
TARİHİNDE TAZMİN HAKKININ HUKUKEN ENGELLENİP ENGELLENMEDİĞİ kriter
olarak eklenmeli, alacaklının zararını İlk hüküm doğrultusunda İlk hüküm tarihinde
gidermesinin , İCRANIN GERİ BIRAKILMASI KARARI ALMAK SURETİYLE BİZZAT
HUKUK YOLUYLA DAVALI YANCA ENGELLENDİĞİNİN TESPİT EDİLMESİ HALİNDE
davalı lehine Usuli Kazanılmış Hakkın varlığından bahsedilmemelidir.
Söz konusu önerimizin bir benzeri Hukukumuzda hali hazırda bulunmaktadır.
Gerçekten de , Cismani Maddi Zararın tazmini konulu dava dosyalarında, Dava
öncesinde ödeme yapıldığının tespiti halinde Yüksek Mahkemenin yerleşik
kararlarında; Ödeme tarihindeki verilerle zararın tam olarak giderilip
giderilmediğinin tespitinin gerektiği, bu nedenle ödeme tarihindeki verilerle
hesaplama yaptırarak, ödeme tarihindeki verilerle zararın tam olarak giderildiği tespit
edilirse davanın reddine ,ödeme tarihindeki verilerle zararın tam olarak giderilmediği
tespit edilirse, bu sefer Yargılama Sürecinde değişen GÜNCEL VERİLERLE YENİDEN
HESAPLAMA YAPILIP, ödemenin güncellenmiş- yasal faiz işletilmiş- halinin, güncel
verilerle belirlenen yeni zarardan tenzili gerektiği konusundaki kararları istikrar
kazanmıştır. Yüksek Mahkemenin bu istikrar kazanmış kararlarındaki kriteri, ödeme
tarihinde zararın tam olarak giderilip giderilmediğinin dikkate alınması gerektiğidir.
Tıpkı Cismani Maddi Zararın tazmini konulu dava dosyalarında , Dava öncesinde
ödeme yapıldığında , ödeme tarihinde zararın tam olarak giderilip giderilmediğinin
dikkate alınması gerektiği şeklindeki kriter esas alındığı gibi, Cismani zararlarda
bozma veya kaldırma kararı sonrası davalı lehine Usuli Kazanılmış Hakkın
doğabilmesi için de , İlk Hüküm tarihinde borçlu tarafından alacaklıya verilmek üzere
zararın tam olarak giderilip giderilmediği kriter olarak kabul edilmeli, davalı
tarafından Hukukun kendisine tanıdığı hak olan İcranın Geri Bırakılması kararı
alınmış olması halinde, İlk Hüküm Tarihinde alacaklının zararı tam olarak
giderilmediğinden Usuli Kazanılmış Haktan bahsedilemeyeceği belirtilmelidir. Bir
başka anlatımla , Cismani zararlarda bozma veya kaldırma kararı sonrası davalı
lehine Usuli Kazanılmış Hakkın varlığından söz edilebilmesi için, İcranın Geri
Bırakılması kararı alınmamış olması önkoşul olarak kabul edilmelidir.
10.3. Son olarak; en önemli öneri ve yapısal şekilde kati çözüm olarak, HMK 367 ve
İİK 36/4 maddeleri gereği nafaka davalarında icranın geri bırakılmasına karar
verilemediği gibi CİSMANİ ZARARLARDA DA İCRANIN GERİ BIRAKILMASINA
KARAR VERİLMESİNİN HUKUKEN ENGELLENMESİ VE YASAKLANMASI
GEREKMEKTEDİR.
Davalı yanca İcranın Geri Bırakılması kararı alınması ile Davacının Yargılama
neticesinde İlk Derece Mahkemesince tespit edilen ZARARI (zararının bir kuruşu
dahi), HÜKMÜN VERİLDİĞİ TARİHTE GİDERİLMEMEKTEDİR. İlgili karar sonrası
davalı yan kendisine hukukun tanıdığı hak ile TEHİRİ İCRA KARARI almaktadır. Bu
nokta da bizatihi Hukuk, Davacının alacağına kavuşmasına engel olmakta, bu durum
da inanılmaz şekilde hakkaniyete aykırı sonuçlar doğurmaktadır.
Davacı yan Maddi Cismani Zararı konusundaki davası tam kabul edildiği için kararı
istinaf edememekte, yetmezmiş gibi ilgili hüküm tarihinde de bizzat hukukun
engellemesi (tehiri icra kararı) ile karşılaşıp zararını da giderememektedir. İlgili
Hüküm tarihinde zararı giderilmeyen davacı yanın , Yıllar sonra verilen Kesin
Kaldırma Kararı ve yapılan yargılamalar sonrası Asgari Ücret artışlarından
faydalandırılmaması açıkça hakkaniyetsiz sonuçlar doğurmakta, büyük
mağduriyetlere neden olmaktadır.
Bu tip mağduriyetlerinde önüne geçmek için önemli bir mevzuat değişikliği yapılarak
DESTEKTEN YOKSUN KALMA VE SÜREKLİ İŞGÖREMEZLİK GİBİ MADDİ
TAZMİNAT KONUSU CİSMANİ ZARAR DAVALARINDA TEHİRİ İCRA KARARI
ALINMASI HUKUKEN ENGELLENMELİDİR. (Örnek: HMK 367 ve İİK 36/4
maddeleri gereği nafaka davalarında icranın geri bırakılmasına karar
verilemediği gibi) Bu sayede ilk hüküm tarihinde zararı giderilebilecek olan
davacının , daha sonra Üst Mahkemelerin kaldırma yada bozma kararlarından ve
yıllar süren yeni yargılamalardan sonra artık zararının giderilmediğinden bahisle
yeni Asgari Ücret değişikliklerinden faydalanması gerektiği de
söylenemeyecektir.
CİSMANİ ZARARLARDA TEHİRİ İCRA KARARI ALINMASI HUKUKEN ENGELLENMESİ
VE YASAKLANMASI GEREKTİĞİ konusundaki kanaatimizi, olası sonuçları ve
MAĞDURİYETLER açısında da değerlendirmemiz gerekirse ;
Bir tarafta karşı tarafın kusuru neticesinde Vefat edenin geride bıraktığı destek
zararına uğrayan dul ve yetimlerin yada ağır yaralandığı için uzun süre rapor
almak zorunda kalan çoğunlukla da bu yüzden iş sözleşmesi haklı nedenle
feshedilen (İş Kanunu uyarınca, hastalık, kaza, doğum ve gebelik gibi hallerde
belirtilen hallerin işçinin işyerindeki çalışma süresine göre ihbar sürelerini altı hafta
aşmasından sonra işverenin çalışanın iş sözleşmesini bildirimsiz fesih hakkı
bulunmaktadır. Bu doğrultuda, işveren çalışanın kesintisiz biçimde olan raporlu
olma süresinin ihbar önelini 6 hafta aşması halinde yasadan doğan bildirimsiz
fesih hakkını kullanarak çalışanın iş sözleşmesini feshedebilir.) veya iş akdi
feshedilmese de ağrılarından dolayı yeterli performansı gösteremediği için İşveren
tarafından mobinge uğrayan ve istifaya zorlanan kazazedenin hakkına ve
alacağına yıllarca ulaşamaması
Diğer tarafta kusuru ile bir başkasının ölümüne yada ağır yaralanmasına ve
sakat kalmasına neden olan sorumlu davalı yanın, yargılama sonucunda Yerel
Mahkemede çıkan kararda belirtilen zarar miktarını ödemesi halinde , üst
mahkeme kararı kaldırır ya da bozarsa ödediği paranın bir kısmını geri almaya
çalışmak zorunda kalması
Şeklindeki sonuçlar ve olası Mağduriyetler yarıştırıldığında , haklı olarak aklımıza
neyi kimden esirgiyoruz ? kimi kimden koruyoruz? şeklinde sorular gelmektedir.
İlk derece Mahkemesinin yaptığı yargılama sonunda kusurlu olduğu
(kusurundan sorumlu olduğu) ve tazminat ödemesi yapmak zorunda olan davalı
yanın , Cismani zararlarda Tehiri İcra Kararı almasının yasak olması halinde
ödemek zorunda kalacağı , sonrasında da Üst Mahkeme sonucunda fazla ödediği
parayı geri almaya çalışması mı daha çok mağduriyete uğramasına neden olacak?
Yoksa başkası yüzünden ölen yada yaralanan kazazedenin veya yakınlarının
yaşamını idame ettirebilmek için ihtiyaç duydukları tazminat alacaklarına yıllar
yıllar sonra ve hata enflasyon karşısında eksik şekilde ulaşması mı daha çok
mağduriyete neden olacak?
Hiç şüphesiz hakların yarışmasında ve mağduriyetlerin ölçülmesinde Cismani Zarara
Uğrayanların hakkı daha önemli , mağduriyetleri çok daha büyüktür. KORUNMASI
GEREKEN, BAŞKASININ KUSURU İLE CİSMANİ ZARARA UĞRAYANDIR. BU HALDE
KUSURU İLE BAŞKASININ CİSMANİ ZARARA UĞRAMASINA NEDEN OLAN (Yerel
Mahkeme Kararı sonucunda) GEREKİRSE FAZLA ÖDEME YAPMALI, SONRASINDA
FAZLA ÖDEME YAPTIĞINI İSPAT EDEREK, FAZLA ÖDEDİĞİ KISMI GERİ ALMAYA
ÇALIŞMALIDIR. Başka bir anlatımla; ALACAĞINA ULAŞMAK İÇİN ÇALIŞMASI ,
UĞRAŞMASI , BEKLEMESİ ve DOĞANCAK KÜLFETLERE KATLANMASI GEREKEN
CİSMANİ ZARARA UĞRAYAN DEĞİL, CİSMANİ ZARARA KUSURU İLE SEBEBİYET
VEREN VE BU ZARARI GİDERMEK ZORUNDA OLAN SORUMLULAR OLMALIDIR.
AV.ÖMER FATİH KAMA